4. gün Montmartre


Paris manzarasını izleyebileceğimiz en güzel noktalardan biri Montmartre’dır. Tepeye çıkmak için merdivenler ama korkmayın biz finiküleri kullanacağız. Tepede bulunan Sacré-Cœur Bazilikasını göreceğiz ve istersek içini de gezebileceğiz.
Sacré-Cœur Bazilikası:

Basilique du Sacré-Cœur Paris’in en yüksek rakımında bulunmaktadır. 23 Temmuz 1874 tarihinde, Fransa-Prusya Savaşı sırasında hayatlarını kaybeden Fransızlar anısına, Fransız Ulusal Meclisinin sunduğu bir kânun ile inşaatına karar verilmiştir. 16 Haziran 1875 tarihinde başlayan inşaat, maliyetinin tamamına yakın Fransız halkı üstlenmiştir. Yapımı 1914 yılında biten Basilique du Sacré-Cœur, sadece I. Dünya Savaşından sonra açılmıştır.
İlhamını Roman mimarlığı, Bizans mimarlığı, Saint-Front de Périgueux Katedralından ve Ayasofya’dan alan eklektik bir mimara sahip olan Basilique du Sacré-Cœur, 20. yüzyılında inşaat edilen başka Kiliselere mimarlık açısından örnek olmuştur. Kilisenin içinde, absidin tavanında, Katolik Kilisesi ve Fransa’nın İsa'nın Sacré Coeur anlamına gelen Kutsal Kalbini yücelten, 475 m² ile Fransa’nın en büyük Mozaiki mevcuddur. Mozaikin alt kısmında "Au Cœur très saint de Jésus, la France fervente, pénitente et reconnaissante." türkçesi "İsanın çok aziz kalbi için, şevkli, affeti arayan ve minnettar Fransa" Fransızca bir cümle bulunmaktadır. Fransız artist Luc-Olivier Merson tarafından tasarlanan Mozaik, 1900 ile 1922 yılların arasında yapılmıştır.
 
Hristiyan ibadet yerleri arasındaki farkı merak edenler aşağıdaki bağlantıyı kullanabilirler:
 
Montmartre Tepesi:
Montmarte 19. yüzyılın başlarında Paris’in dışında ufak bir semt imiş. Paris’ten bu kadar uzak olması, Montmarte’ın Paris’in vergilerinden de muaf olmasını sağlıyormuş. Üstüne bir de buradaki rahibelerin ürettiği şaraplar eklenince, Paris gece hayatının çekim noktalarından birisi haline gelmiş. 19. yüzyılın ortalarında ise Montmarte sanat akımlarının ve sanatçıların buluşma yeri haline gelmeye başlamış. Ressamlar Tepesi’nin olduğu Montmarte mıknatıs gibi Avrupa’dan sanatçıları çekiyormuş. Öyle ki Le Bateau-Lavoir, Pablo Picasso dahil onlarca sanatçının birbirine komşu olduğu bir apartman haline gelmiş.
Hatta 1886 yılında Fransız empresyonistlerinin dünyasına girmek üzere Paris’e gelen Vincent van Gogh, Monet, Pissarro ve Sisley gibi empresyonistlerin tablolarını satan kardeşi Theo’nun Ressamlar Tepesi’ni de içine alan Montmarte semtindeki evine taşınmış.



Ancak Ressamlar Tepesi artık turistlerin uzun kemerli burunlarını, kepçe kulaklarını portreleştirerek para kazanmaya çalışan karikatüristlerin ve belki de geleceğin büyük ressamlarının, sanatçılarının toplanma yeri haline gelmiş. Ağaçlıklar ve tarihi sokaklar arasında metrekare başına en çok, tek el hareketi ile açılan portatif bez sandalye ve şövale göreceğiniz Ressamlar Tepesi Paris’in uğrak turistik noktalarından…
 
Dönüşte Moulin Rouge’u (Türkçe: Kırmızı Değirmen) görebileceğiz.  1889 yılında Joseph Oller ve Charles Zidler tarafından inşa edilen bir kabare'dir. Paris'in 18. bölümünde bulunan Moulin Rouge, French Cancan adlı gösteriyle ünlü olmuştur.
Moulin Rouge üzerindeki kırmızı yel değirmeni ile dünyaca ünlüdür ve aslında bir özel teşebbüs olmasına rağmen Fransız kültüründe sembolleşmiş bir yere sahiptir. Kırmızı değirmeni, elit erotik şovları, yetişkinlere yönelik orijinal eğlence programlarını ve ünlü kan-kan dansını görmek için yıl boyunca gelen pek çok turisti ağırlar.
Orijinal sahne şovları ve binanın dizaynı tarihi boyunca dünyadaki benzerlerini etkilemiş ve pek çok tarzın öncülüğünü yapmıştır. Bu tarihsel süreç girişte sıralanmış panolarda resimler ve çeşitli dillerde yazılmış açıklamalarla özetlenmiştir ve Moulin Rouge'un yaşayan bir müze olduğunu hatırlatır

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder